Bir avuç insan kaldık şu dünyada; hayvanların, bitkilerin
sayısı ne kadarda arttı. “Nerede kaldı o eski günler ?” diye başlayan cümleler
artalı gülmeyi bile unuttu insanlar. Kendilerini insan yapan özlerini
unuttular. Neyin insanca olacağını, nasıl davranacağını, neyin doğru olduğunu
unuttu insanoğlu.
Bunca
unutulmuşluk arasında bir de sevmeyi unuttu insanlar. En akıllı memeli
hayvanlar ailesine giriyorken şimdi iyice bitkilere yanaşmış fotosentez
yapıyoruz farkında değiliz. Sevdiğimiz zaman adam gibi sevemiyoruz artık…..
Bir mendile sildiğimiz gözyaşları
bile gerçek değil. Gerçek nedir diye düşündüğümüzde bile zorlanıyoruz
cevaplamaya. Sevgilerin pazarlandığı bir dünyada sevgi tüccarı olduk çıktık
hepimiz. Ne bir şarkıda ağlayabiliyoruz, ne bir kadeh de hüzünlenebiliyoruz. Ne
de sarılıp paylaşabiliyoruz sıkıntılarımızı. Onca senelik aşkımız bile birkaç
kelimeden ibaret artık. Sarılmayı, gülmeyi. Ağlamayı unuttuğumuz bir dünyada
hayvan nüfusunu artırıyoruz.
Atalarımızın kemikleri sızlarken
mezarlarında biz çalışmak yerine uyumayı tercih ediyoruz. Uykudan uyandığımızda
ise atom bombaları inşa ediyoruz. Ölü gibi yaşıyoruz. Ne içtiğimizden tat
alıyoruz. Ne yediğimizden nede hayatımızdan. Canlı olabildiğimiz tek şey
dünyanın dört bir yanında rol aldığımız canlı bombalar. Artık evcilik oynamıyor
canlı bombacılıkla vakit geçiriyoruz.
Çocuklarımız
bizden saklambacı, körebeyi değil tabancacılığı, askerciliği, polisçiliği
öğreniyor. Ne öğrettiğimiz farkında bile olmadan övünebiliyoruz mahalle
kahvehanelerinde. Okuyandan çok sahtekarı seviyoruz, öğretmenden çok
karaborsacı itibar görüyor toplumda. Kim faydalı bir iş yapmaya çalışsa o kadar
değersizleşiyor. İlerde robotların esiri olacağımız gösteren filmler
çekilirken, biz asırlar önce yarattığımız paranın esiri olmuşuz yani
anlayacağınız para bizi param parçalıyor buna göz yumuyoruz. Dertlerimizi
yakınlarımızla paylaşmak varken bir kadeh de buluyoruz teselliyi. “İçmek bahane
amaç muhabbet” diyebildiğimiz yıllar çok geride kaldı. Birlikte olmaktan çok
yalnızlığı tercih ediyoruz. Tek dostumuz kadehtir deyip sürekli ona
fısıldıyoruz dertlerimizi. Daha sonra derman bulamayınca fırlatıp yere
atıyoruz. Yani tek dostumuzu da sırtından vurabiliyoruz. Akımızı sadece üç
günlük bir heyecana indirgemişken nefretimiz bir ömür boyu sürüyor. Aynı
yastığa baş koyduğumuz eşlerimizi bile bir kalemde silip atabiliyoruz. Her şey
bir pamuk ipliğine bağlıyken biz hayatımızın da bağlı olduğu ipliği sürekli
kemiriyoruz. Artık kapısına kilit vurduğumuz o kadar çok duygumuz var ki. Sandıklarda
saklıyoruz eski sevgilerimizi. Çıkarıp salıvermektense onları’’ nerede o eski
günler’’ deyip yad etmeyi maharet sayıyoruz. Gururumuzu ayakaltına almaktansa
sevdiğimiz birçok şeyi kamyonun altına atmaktan hiç çekinmiyoruz yüreğimiz
acısa da bunda saklamayı biliyoruz.
Sevgilerimizin, sevdiklerimizin,
aşklarımızın, gözyaşlarımızın katiliyiz hepimiz. İşlediğimiz suçları bilmeden
sürekli içimizdeki temiz duyguları öldürüyoruz. Doğduğumuzda içimizde barınan
saflıklar bir çöp kutusunun kenarında birer leş şimdi. Sevdiklerimiz
yüreğimizde müebbet hapis.... Aşklarımız idam edilmiş, sevgi ise intihar etmiş
dayanamayıp.
Neydi bizi bunca körelten, her daim
aşkı, sevgiyi yaşamak varken dünyada,bu sahte göz parıltısı ne gözümüze
yerleşen.Artık kahkahalarımız dudağımızın kenarında bir tebessüm sadece .Bir
avuç insan kaldık şu dünyada,bir avuç sevgimiz kaldı NE YAZIK!
0 yorum:
Yorum Gönder