14 Şubat 2012 Salı

KIRŞEHİR ARENA-ASILSIZ ERMENİ İDDİALARI-AHMET TEKİN


Asya ve Avrupa kıtaları arasında köprü konumunda olan Türkiye, Karadeniz’i Akdeniz’e bağlayan boğazları, Ortaasya, Kafkasya ve Ortadoğu’daki doğal enerji kaynaklarının kesiştiği noktadaki jeopolitik konumuyla bütün dünyanın dikkatini çekmektedir. Geçmişte Osmanlı Devleti, bugün de Türkiye, bu jeopolitik ve jeostratejik konumundan dolayı çeşitli entrikaların çevrildiği bir alan olmuştur. Osmanlı Devleti’ni parçalayarak tarih sahnesinden silmek isteyen sömürgeci devletler, bu entrikalarında oyunlarından biri de yüzlerce yıldır Türklerle dostça yaşayan Ermenileri kullanmak olmuştur. Tarihte olduğu gibi günümüzde de, Ermeni toplumu üzerinden siyasi ve ekonomik çıkar sağlamaya çalışan ülkeler bulunmaktadır. Bazı ülkelerde Türkleri ve Türkiye’yi sözde soykırımla suçlayan anıtlar dikilmekte, bazı ülkelerde de soykırım iddiasını tanımaya yönelik kararlar parlamento gündemlerine getirilmekte, hatta kimi ülke parlamentolarında kabul edilmektedir. Gerçekte tarihçilere bırakılması gereken bu konular, siyasetçilerin elinde çıkar aracı haline dönüştürülmektedir.
            Tarih boyunca Romalılar, Persler ve Bizanslılar tarafından Anadolu’nun bir yerinden diğerine sürülen, savaşlara itilen ve çoğu kez üçüncü sınıf vatandaş muamelesi gören Ermeniler, Türklerin Anadolu’ya girişlerinden sonra Türklüğün adil, insani, hoşgörülü, birleştirici anlayış ve inancından yararlanmışlardır. Bu ilişkilerin gelişme ve doruğa ulaşma çağı olan 19. Yüzyıl sonlarına kadar süren devir, “Ermenilerin altın çağı” olmuştur. Osmanlı devletinin çalışan, liyakatli, dürüst ve becerili her vatandaşına sağladığı imkânlardan gayr-i Müslimler içinde en çok faydalananlar Ermeniler olmuştur. Askerlikten, kısmen de vergiden muaf tutulurken, ticarette, zanaatta, çiftçilikte ve idari işlerde yükselme fırsatını elde etmişler ve devlete bağlı, milletle kaynaşmış ve anlaşmış olduklarından dolayı "millet-i sadaka” olarak kabul edilmişlerdir.
            ABD Başkanı Ronald Reagan’ın hukuk danışmanlığını yapan Bruce Fein, Reagan’ın başkan olduğu 1981′de bu konunun Beyaz Saray tarafından araştırıldığını ve iddiaların asılsız olduğunun belgelendiğini söyledi ve şöyle açıklamıştır : “Osmanlı İmparatorluğu’nun azınlıklara karşı “müthiş” sayılabilecek bir özen gösterdiği gerçeğini unutmamak gerekir. Azınlıklar, kendi dini özgürlüklerini ve hayatlarını son derece rahat bir şekilde sürdürdü. Ermeni terör çeteleri Birinci Dünya Savaşı sırasında Fransa ve Rusya ile birlikte Osmanlıları öldürdü. Bu rakamın 2 milyon civarında olduğu bir gerçek. Ermeni kayıplarının ise 500 bin civarında olduğu araştırmalarla kanıtlandı. Burada asıl önemli konu, Ermenilerin ihanetidir. Osmanlı da kendisini savundu. Özellikle ABD’de yaşayan Ermeniler, soykırım yalanı ile büyük getiri sağlıyor. ABD yönetimi de büyük paralar döndüğü için Ermenileri karşısına almak istemiyor. Ermeniler ısrarla kendi arşivlerini açmıyor. Çünkü yıllardır soykırım yalanı ile dönen getirimi kaybetmek istemiyorlar. Arşivler açıldığı anda gerçek ortaya çıkacak.”
            Türk Tarih Kurumu (TTK) tarafından ABD, İngiliz, Cenevre, İtalya, Fransa, Almanya, Avusturya ve Rusya arşivlerinden elde edilen belgeler ışığında yapılan "Göç eden Ermeniler" konulu bilimsel çalışmada 1 Milyon 400 Bin Ermeni'ye katliam yapıldığı iddialarının kandırmaca olduğu bir kez daha gözler önüne serilmiştir.
Buna karşılık katliama uğradıkları iddia edilen Ermeniler ve sözde soykırımı destekleyen devletler, katledildiği ileri sürülen Ermenilere ait tek bir toplu mezar yeri gösterememişlerdir şeklinde açıklama yapmıştır. 
            Voltaire, Lamartine, Claide Farrere, Pierre Loti, Nogueres, Philip Mashall Brown, Michelet, Sir Charles Wilson, Arnold, ,  Toynbee, Price, Bombaci'ya kadar uzanan ve bazılarına hiç de Türk dostu damgası vurulmayacak pek çok tarihçi ve yazar Türklerin bu konudaki hakkını teslim etmişlerdir.
 Nitekim ABD'li Ermeni profesör Hovannısıan, 1982 yılında Münih'te yapılmış olan "Dünya Ermenilerinin problemleri kongresi'nde bu gerçeği, "Ermeni soykırımı ispatlanamamıştır. Soykırım hukuken geçersizdir ve zaten zaman aşımına da uğramıştır" şeklinde dile getirmiştir.
          Ayrıca, 1998 Haziran ayı içerisinde İngiliz Hükümeti, lordlar kamarasında Ermeni soykırımına ilişkin sorulara maruz kalmış ve bunlara yazılı olarak, "Türk Hükümeti'nin Ermeni tebasını yok etmeye dair bir kararının mevcudiyetine ilişkin bir kanıt bulunamadığından, İngiliz Hükümeti, 1915 olaylarını soykırım olarak tanımamıştır" yanıtını vermiştir
ABD'li Prof. Bernard Lewis ve Prof. Stanford Shaw da, sözde Ermeni soykırımının gerçek olmadığı konusundaki tezleri nedeniyle, Ermenilerin yoğun tepkisine maruz kalmıştır.Soykırım iddiasına Bernard Lewis, 1993 yılında "Le Monde" gazetesinde yayımlanan makalesinde şöyle değinmiştir: "Osmanlı Hükümeti'nin Ermeni ulusuna karşı kitlesel imhayı öngören bir planı olduğunu gösteren geçerli kanıt yoktur. Türklerin "tehcire" (Ermeni halkın savaş alanından alınarak başka yerlere gönderilmesi) başvurmalarının meşru nedenleri vardır. Çünkü Ermeniler, Osmanlı topraklarını işgal eden Rusya ile ittifak halinde Türkler’e karşı çarpışıyorlardı". Yine Dr. Karakın Pastırmacıyan'ın "Anadolu'yu Şarkı Şimendifer Meselesi" adlı kitabında, Erzurum çevresinde yaşayan 15.000 civarındaki Ermeni’nin kendi isteğiyle Türkiye'yi terk ettiği, Ermenilere Türkler tarafından baskı yapılmadığı ve soykırım gibi bir muamelenin olmadığı yer almaktadır.
Sonuç olarak Ermeni sorunu, Osmanlı döneminde bu imparatorluğu parçalayarak çıkarlarına ulaşmayı amaçlayan ülkelerce ortaya çıkarılmış, bu gün ise isimleri değişmekle birlikte aynı çıkar çevrelerinin Türkiye ve Yüce Türk Milleti üzerindeki emellerini gerçekleştirmek istemeleri ve bölgede güçlü bir Türkiye arzu etmemelerinden dolayı, çeşitli yönleriyle birlikte sıcak tutulan suni bir sorundur. Tarihte olduğu gibi günümüzde de Ermeni toplumu üzerinden siyasi ve ekonomik çıkar sağlamaya çalışan ülkeler bulunmaktadır. Bazı ülkelerde Türkleri ve Türkiye’yi sözde soykırımla suçlayan anıtlar dikilmekte, bazı ülkelerde sözde soykırımı tanımaya yönelik kararlar parlamento gündemlerine getirilmekte, hatta kimi ülke parlamentolarında kabul edilmektedir. Gerçekte tarihçilere bırakılması gereken bu konular, siyasetçilerin elinde çıkar aracı haline dönüştürülmektedir.                                                         
         Ermeni sorununun ortaya çıkışından bugüne kadar, katliamı ve katletmeyi meslek edinen Ermeni terörünün amacı; tarihi gerçekleri tamamen görmezlikten gelerek, sözde Ermeni soykırımı iddialarını ve Ermenilerin taleplerini dünya kamuoyuna duyurmaktır. Ulaşmak istediği son ise, "Büyük Ermenistan" rüyasıdır.         Ermeniler ve destekçileri, Büyük Ermenistan rüyasını gerçekleştirmek amacıyla, Ermenilerin göç ettirilmesini soykırım şeklinde istismar eden “Dört T Planı”nı uygulamaya koymuşlardır. Bu plan, Ermeni iddialarının dünyaya “tanıtılması”nı, Türkiye tarafından “tanınması”nı, Türkiye’den “tazminat” alınmasını ve nihayet “Batı Ermenistan” olarak adlandırılan “toprak” parçasının Türkiye’den koparılmasını amaçlamaktadır.
         Bu temelsiz iddia ve iftiralarla çıkar elde edenler, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde kendi örf-adetlerini ve dinlerini özgürce yaşayan Ermeni asıllı Türk vatandaşları değil; açlıkla karşı karşıya bulunan Ermenistan topraklarından fiziken ve ruhen çok uzakta bulunan diaspora Ermenileri ve oy avcılığı yaparak halkını boş ve tehlikeli emeller uğruna peşinden sürükleyen fırsatçı politikacılardır. Bu fırsatçıların, tarihi gerçekleri hiçe sayarak tamamen politik ve ekonomik çıkarlar amacıyla Türkiye’ye yaptıkları haksızlıklara son verilmelidir.
         Tarihi gerçekleri ve haklı davamızı dünya kamuoyuna anlatmak, her Türk vatandaşının, özellikle de devlet idarecilerimiz, bilim adamlarımız ve basın-yayın organlarımızın vazgeçilmez görevidir.

0 yorum:

Yorum Gönder